Serdar ADAKALE’nin kaleminden: “Eko Sosyalist Küçülmede Toplumsal-Ekolojik Çatışmaların Yeni Güçleri”

Günümüzde eko sosyalist bir küçülme için mücadele, toplumsal-ekolojik çatışmaların ön saflarında yer alan çeşitli toplumsal grupların ortak çabalarıyla şekillenmektedir. Bu dönemde, değişimin ve direnişin öznelerinin;etkin halkın oluşturduğu sivil toplum kuruluşları, dernekler, odalar, inisiyatifler, platformlar, sendikalar, sosyalist partiler ve yönetişimin bir parçası olan kent konseyleri olduğunu görüyoruz. Bu oluşumların bünyesinde özellikle gençlerin, kadınların, siyasi ve sermaye güce karşı taşını, toprağını, ormanını, kıyısını, denizinikorumak için mücadele veren köylülerin ve duyarlı halkın yer alması önemlidir.

Günümüz gençliği, iklim krizinin ve çevresel yıkımın endişe verici boyutlara ulaştığı bir dünyada büyümektedir. Bu durum, gençlerin eko sosyalist bir küçülme mücadelesine katılımını kaçınılmaz kılmıştır. Dünyada gençlik hareketleri, özellikle İsveç’te FridaysforFuture* ve Birleşik Krallıkta ExtinctionRebellion** gibi gruplar, doğrudan eylem ve sivil itaatsizlik yoluyla küresel çapta dikkat çekmişlerdir. Gençler, sürdürülebilir bir gelecek için fosil yakıtlardan uzaklaşıp yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi savunmakta ve ekolojik farkındalığı artırmaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve ekolojik sorunlar arasındaki kesişim nedeniyle kadınlar bu mücadeleye güçlü bir şekilde katılım sağlamakta ve çevre adaletini savunan hareketlerin öncüleri olduğu önemli bir gerçektir. Kadınların doğa ile olan geleneksel bağları ve toplumsal rolleri nedeniyle sürdürülebilir tarım, gıda güvenliği ve su kaynaklarının korunması gibi konularda daha duyarlıdır.

Sürdürülebilir tarım ürünleri üretimi ve tüketimi yapan, doğaya değer veren, kaynakları sınırlı kullanan kesim, eko sosyalist bir küçülme mücadelesinin önemli öznelerindendir. Geleneksel bilgi ve pratikleri, doğa ile uyumlu yaşam biçimlerini sürdürmeleri, ekolojik mücadelelerdeki rollerini özel kılmaktadır. Küçük ölçekli tarım ve geleneksel tarım yöntemlerini savunan, endüstriyel tarımın ve büyük ölçekli tarım işletmelerinin ekolojik yıkımına karşı durmaktadır. Agroekoloji geleneksel bilgi ile bilimi bir araya getiren, sürdürülebilir tarım uygulamaları ile besin sistemlerini birleştiren, ekolojik ve sosyal bir konsepttir. Doğadaki her canlının devamlılığını düşünerek birbirleri ile etkileşimi ve çeşitliliğini önemser. Doğanın bize sunduğu sınırlı kaynaklara zarar vermeden, doğru ve etkili şekilde kullanarak, gıda üretimi yapılmasını amaçlar. Agroekolojik tarım, küçük aile çiftçiliğini önemser ve bu sayede doğa korunur, polikültür oluşur ve mevcut yerel kaynakların kullanımı devam eder. Örnek olarak La ViaCampesina*** gibi uluslararası köylü hareketleri, gıda egemenliği ve agroekoloji ilkelerini benimsemekte ve çiftçilerin haklarını savunmaktadır.

21. yüzyılda doğayı yok eden ve doğayı yok ettiği ölçüde insanlığı da yok eden gerek içinde bulunduğumuz dönemi, gerekse geleceğe yönelik potansiyel yaşam şeklini tehdit eden kapitalist üretim şeklinin yol açtığı ekolojik kriz, giderek küreselleşmekte ve kontrolden çıkmaktadır. Kapitalist sistem, sermaye birikimini arttırmak amacıyla her yeni günün sabahına, daha karmaşık, düzensiz ve kirlenmiş bir dünyaya kapı açmaktadır. Ekososyalizmin çıkış noktası, kapitalizmin ekolojik olarak sürdürülemez olması ve doğa karşıtı davranış nedenlidir. Ekososyalizm, ekolojik krizler ve toplumsal çöküntüler arasında yakın bir ilişki olduğunu ve bunun kaynağının da kapitalist sistemin genişlemesinden kaynaklandığını savunmaktadır. İnsan ve doğa arasındaki ilişkide kapsamlı bir değişim, ekolojik krizlere karşı bir çözüm reçetesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizde eko sosyalist küçülme mücadelesi; gençlerin, kadınların, yerel üretim ile bilimi birleştiren kesimlerin ve siyasi ve sermaye güç kullanarak taşına, toprağına, ormanına, kıyısına göz dikenlere karşı mücadele veren köylülerin ve çeşitli toplumsal grupların ortak çabalarıyla yürütülmektedir. Bu değişimin ve direnişin öznelerinin bu kesimin genelde üyesi olduğu sivil toplum kuruluşları, inisiyatifler, platformlar, kent konseyleri, sosyalist partiler ve sendikalardır. Bu gruplar, toplumsal-ekolojik çatışmaların ön saflarında yer alarak sürdürülebilir ve adil bir geleceğin inşasında kritik roller üstlenmektedir. Bu mücadele, sadece çevresel sorunların çözülmesi için değil, aynı zamanda toplumsal adaletin sağlanması için de büyük bir mücadele vermektedir.

*FridaysforFuture 15 yaşındaki Greta Thunberg ve diğer genç aktivistlerin iklim krizi konusunda harekete geçilmemesine karşı protesto etmek için üç hafta boyunca her okul günü İsveç parlamentosunun önünde oturmasının ardından Ağustos 2018’de başlayan, gençlik öncülüğünde ve örgütlü bir harekettir.

**ExtinctionRebellion Yok Oluş İsyanı, iklim sistemindeki dönüm noktalarından, biyolojik çeşitlilik kaybından ve sosyal ve ekolojik çöküş riskinden kaçınmak için hükümeti eyleme zorlamak amacıyla şiddet içermeyen sivil itaatsizliği kullanmayı amaçlayan, Birleşik Krallık merkezli bir küresel çevre hareketidir.

***La VíaCampesina 1993 yılında Belçika’nın Mons kentinde kurulan, 81 ülkede 182 örgütten oluşan uluslararası bir çiftçi örgütüdür ve kendini “Asya, Afrika, Amerika ve Avrupa’daki küçük ve orta ölçekli üreticilerin, tarım işçilerinin, kırsal kadınların ve yerli toplulukların köylü örgütlerini koordine eden uluslararası bir hareket” olarak tanımlamaktadır. Aile çiftliğine dayalı sürdürülebilir tarımı savunur ve “gıda egemenliği” terimini ortaya atan gruptur. Çiftçilerin tohum hakkını savunmak, kadınlara yönelik şiddeti durdurmak, tarım reformu ve genel olarak köylülerin haklarının tanınması için kampanyalar yürütmektedir.